Bazen aklına bir fikir takılır, bir türlü gitmez. Düşünür durursun ama bir sonuca ulaşamazsın. Hep bir belirsizlik hissi kalır. İşte, benim için bu fikir blog yazmaktı. Uzun zamandır kafamda dönüp duran bu düşünceyi her sorguladığımda kendime aynı soruyu sordum: Neden? Kim okuyacak ki? En önemlisi, neden bu kadar uğraşayım?
Şüpheler ve Belirsizlikler: Daima Yanımda Olan Duygular
Açık konuşmak gerekirse, bu şüphelerim bir bloga başlamamı hep engelledi. “Ya kimse okumazsa?”, “Ya konular çok karmaşık ya da çok basit görünürse?” gibi düşünceler hep kafamı kurcalıyordu. Bir de, düzenli yazmak zaten yoğun olan iş listeme ekstra bir yük gibi geliyordu.
Ama sonra kendime başka bir soru sordum: Bu fikir neden hep aklımda dönüp duruyor? Belki de mesele “Kim okuyacak?” sorusu değil. Belki de yazmak başkalarından önce bana bir şey katacaktır.
Perspektif Değişimi: Blog Yazmayı Bir Refleksiyon Süreci Olarak Görmek
Blog yazmanın benim için içsel bir yolculuk, bir düşünce yansıması olabileceğini fark ettim. Düşüncelerimi toparlamak, beni meşgul eden konuları irdelemek ve ilerlememi kaydetmek… Blogum bir nevi kişisel bir arşiv, kendimi özgürce ifade edebileceğim bir alan haline gelebilir. Böylece “Neden?” sorusunun cevabı da değişmeye başladı: Okuyucudan ziyade, kendim için netlik sağlamak.
Tanıdık Konularla Başlamak: Zaman Yönetimi ve Günlük Hayat
Aklımdaki fikirler çoğunlukla alışık olduğum, neredeyse içgüdüsel olarak bildiğim konular etrafında dönüyordu: Zaman yönetimi, proje yapıları, dijital araçlarla çalışma gibi şeyler. Günlük hayatta kolayca ele alabileceğim, kafamı karıştırmadan yazabileceğim ve başkalarının işine yarayabilecek küçük şeyler… Mesela, günümü nasıl planladığım, farklı uygulamalarla işimi nasıl kolaylaştırdığım ya da odaklanmamı nasıl sağladığım gibi. Bu tanıdık konularla başlamak, kendimi daha rahat hissetmeme yardımcı oldu.
Tabii ki her ne kadar kendimden yola çıkacağımı söylesem de, pazarlamanın beni yıllardır alıştırdığı bir şeyi göz ardı edemezdim: Hedef kitlem kim olacaktı? Yazdıklarımı kimler okuyacaktı? Bu soruların cevaplarını bulmak, aslında yazma sürecimde önemli bir rol oynuyordu. Her ne kadar kendim için yazmak istesem de, yazılarımı kimin okuyacağı ve kiminle iletişim kurmak istediğim konusunu tamamen göz ardı edemezdim. Belki de bu insanlar benim yaşadığım zorluklara benzer zorluklar yaşayanlar olacaktı. Belki de onlara, kendi hayatları için küçük de olsa bir yol gösterici olabilirdim.
Bu noktada aklımda başka sorular belirmeye başladı: Yazılarım kime hitap edecek? Kimlerin ilgisini çekecek? Ve daha da önemlisi, bu insanlar yazılarımda ne arayacak? Yazdıklarımda kendilerini mi bulacaklar, yoksa onlara farklı bir perspektif sunabilecek miyim? İnsanların bana en çok ne sorduğunu düşünmek, bu sürecin bir parçasıydı. Herkesin soruları, endişeleri ve merak ettiği konular farklı olabilir, fakat belki de bu blog, bu sorulara bir şekilde cevap verebilirdi. İşte bu düşünceler, hedef kitlemle ilgili belirsizliklerin arasında yavaş yavaş bir netlik kazandırdı.
Almanya’dan Türkiye’ye Gelen Bir Yolculuk
Beni tanımayanların bilmesinde fayda var: Ben Türkiye’ye sonradan geldim. Almanya’da doğup büyüdüm. Türk olsam da, bir „Alman bakış açısına“ sahibim. Bu yüzden olaylara bakışım, Türkiye’de doğup büyümüş insanlardan farklı olabilir. Bu konulara kafa yorarken aslında başlamam gereken konuyu buldum. Bana Türkiye’ye geldiğimden beri en çok sorulan soruyu cevaplamaya çalışarak: Neden geldin?
İlk Adım: „Neden Geldin?“
Ben de bu soruyu cevaplamakla başlamaya karar verdim. Önemli olan bir adım atmaktı; baştan mükemmel olmasına gerek yoktu. Yazma konusunda şüphelerim belki tamamen yok olmadı, ama şimdi onları farklı görüyorum: En azından denemem gerektiğini gösteren bir işaret gibi.
Ve işte buradayım: Bu blogun ilk adımlarında. Nasıl ilerlerim, nereye giderim, zamanla belli olacak. Şimdilik bu fırsatı kendime tanımaya, yazmayı denemeye ve belki sonunda aradığım cevapları bulmaya hazırım.
Peki ya sen? Aklında dönen ama cesaret edemediğin bir fikir var mı? Belki bu yazı, senin de kendi adımını atman için bir motivasyon olur. Denemekten zarar gelmez, ne dersin?.
Eine Antwort zu “Bilinmeyene İlk Adım – Şüphelerime Rağmen Blog Yazmaya Başlama Kararım”
Wooowwww👏🏻👏🏻